Home / Hazine, Define Efsaneleri / Altınla Gelen Ölüm

Altınla Gelen Ölüm

Altınla Gelen Ölüm

Altınla Gelen Ölüm; Define arama heyecanını biz de yaşamak istiyorduk. Diğer taraftan ‘ya bulursak’ düşüncesini de bir türlü kafamızdan atamıyorduk. Çatalca’yı geçince bir köyde kimsenin bilmediği, ağaçların ve sarmaşıkların örttüğü bir surdan söz ediliyordu. Biz de bilinen gerçek define hikayelerine ulaşmak için o yöne doğru hareket ettik.

Çatalca’ya girdikten sonra yerli esnafa buralarda ağaçların arasında kaybolmuş büyük bir surun yerini sorduk. Sorduğumuz ikinci esnaf, ‘Anastasius’ adlı surun Gümüşpınar Köyü’nün yakınında olduğunu söyledi.

Çatalca çıkışından yaklaşık 30 kilometre gittikten sonra Gümüşpınar Köyü’ne geldik. Köy meydanının bulunduğu kahvehaneye arabamızı parkettikten sonra köylülere durumu izah ettik. Köyün muhtarı Mustafa Nafiz Tığlı, define konusuyla ilgili tam aranılan yere geldiğimizi belirterek başından geçen olayları anlatmaya başladı.

Muhtar Tığlı, hem anlatıyor hem de vakit kaybetmemek için bizi Anastasius Surları’nın olduğu yere doğru götürüyordu. Öyleki, biz köye giderken surların yanından geçmiş, ancak surları farkedememiştik. Çünkü, Edirne’ye giden eski yol, surları ikiye bölmüştü.

Köy muhtarı, son olarak geçen yıl Kanadalı birisinin aylarca Anastasius Surları’nın dibinde kazı yaptığını ve bazı fotoğraflar çektikten sonra köyden ayrıldığını kaydetti. Tığlı, halen bu yörenin yerli ve yabancı çoğu define avcıları tarafından yağmalandığını da söyledi.

Surlar, gerçekten keşfedilmeyi bekliyordu. Toprak, elekten geçirilmiş gibiydi. Surların içi kazılmış, bazı bölümleri yıkılmıştı. Ama ormanın arasında kaybolan surlar, hala dimdik ayaktaydı. Surun 72 kilometre uzunluğunda olduğunu anlatan Tığlı, sözlerini ‘Gördüğünüz gibi her tarafı kazmışlar. Kimisi dozerle gelmiş, kimisi kazmayla. Devlet, burayı ortaya çıkaramaz mı? Artık, bir el atılsın ve bu surlar, turizmin hizmetine açılsın’ diye sürdürdü.

Burada yaşanan gerçek bir hikayenin tek canlı tanığı olarak kendisinin kaldığını anlatan muhtar Nafiz Tığlı,’Duyduğumuza göre Kanadalı yabancıyı havalimanında yakalamışlar ve yanındaki evrakları alıp serbest bırakmışlar. Tahminimize göre o yabancı, geriye kalan altının yerini tespit etti. Uyanık birisiydi. Yanında altının yerini belli edecek fotoğrafları ve belgeleri taşımamıştır. Zaten daha sonra serbest bırakmışlar’ diye konuştu. İster istemez ‘hangi altın dolusu odadan bahsediyorsunuz’ diye aniden atıldım. Tığlu, bunun üzerine Çatalca’da bilinen en büyük hazine öyküsü olan ‘Altınla gelen ölüm’ü anlattı.

Balkan Savaşı sonrası Çatalca’nın Gümüşpınar Köyü’ne bir alay asker gelir ve buraya yerleşir. Savaş yeni bitmiştir ve askerlerin gönlünde sıla hasreti yanıp tütmektedir. Gümüşpınar’da görev yapan bir asker, köyünün yaya yürüyüşü iki günlük mesafede olduğunu komutanına iletir ve Binkılıç Köyü’ne doğru yola çıkar. Anastasius surlarını takip eden asker, akşam havanın kararması üzerine surların yanında ve ormanın içinde bulduğu bir mahzene girip uyur. Sabah gördüklerine inanamaz. Çünkü uyuduğu mahzen, ağzına kadar altınla doludur. Kesesini doldurup yola devam eder.

Yol uzundur ve akşam saatlerinde Binkılıç’a yakın Kayalık Köyü’ne gelen asker, yorgun argın bir evin kapısını çalar. Kapıyı, yaşlı bir adam açar. Neredeyse düşüp bayılacak olan asker, evin yaşlı efendisine ‘Ben Binkılıç Köyü’ndenim. Bana yatacak yer ve ekmek verirseniz, size bu altınlardan veririm’ der ve evin yaşlı beyine bir avuç dolusu altını uzatır. Yaşlı köylü askeri içeri buyur eder. Vakit ilerlemiştir ve asker yolda başından geçen olayı anlatır. ‘Ben Gümüşpınar Köyü’nde askerlik yapıyorum. Mahzen altınla dolu. Köyüme gidip geleceğim. Geriye kalanları birlikte çıkarırız’ der ve sabah evden ayrılır. Binkılıç Köyü’ne 2 saatlik yolu kalmıştır. Yolda eşkıyalarla çarpışmaya girer ve şehit olur. Evine götüreceği altın kesesi ise yoktur.

Yaşlı köylü, kendisine söz veren askerin aradan 2 gün geçmesine rağmen gelmemesi üzerine Binkılıç Köyü’ne gider ve evi bulur. Evdekiler, telaşlanmıştır ve birlikte aramaya çıkarlar. Kısa süre sonra, askerin kanlı cesedini bir derenin kenarında bulurlar. Askerin bir avuç dolusu altın verdiği köylü de kısa süre sonra ölür. Ama büyük oğlu Yusuf, geriye kalan altını bulma hayaliyle Gümüşpınar’a gelir. Altını bulmanın en iyi yolu da çobanlık yapmaktır. Gümüşpınar Köyü’ne çoban olur. Yusuf Dede, tam 20 yıl altın dolusu mahzeni arar. Ama köylünün çoban olarak bildiği Yusuf Dede’nin altın aradığından kimsenin haberi yoktur. Yusuf Dede, ölmeden birkaç ay önce köy kahvesinin yanındaki taşa oturur ve bugün Gümüşpınar Köyü’nde muhtarlık yapan Mustafa Nafiz Tığlı’ya şöyle der: ‘Evlat, ben her gün bir sepet alıp giderdim ve her zaman sen bana bu boş sepeti niye taşıyorsun diye sorardın. Oğlum, babama ben küçükken bir asker, avuç dolusu altın verdi. Biz onunla öküz aldık. Ben o altınlardan yedim ve bir süre çok rahat yaşadık. Bu çoban, aslında her gün altın aramaya gidiyordu. O sepeti de altınları koymak için taşıyordum. O altınlar, hala duruyor’ der ve dört yıl önce vefat eder.

 

Check Also

Cüzzamlıların Hazinesi

Cüzzamlıların Hazinesi Cüzzamlıların Hazinesi, Takvim yapraklarında tarih, 1935 yılının nisan ayını gösteriyordu. Helmut Mecler adında …

No comments

  1. 1-Gümüşpinardan binkilica 3 saatte yurursun.
    Gunlerce surmez

    2-Anastasius surlari Gümüşpınarın dogusundadir.Binkılıc ise batıdadır.Gümüşpinardan Binkılıç’a giden asker Anastasius duvarlarindan gecemez.

    3-Surlar savaş sırasında ilk terkedilecek yerdir.
    Kim altınını ilk terkedeceği yere saklar?

    4-Hikaye uyduranlara inanmayalim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir