Define bulup zengin olamadı, kitabını yazıp deşifre oldu
Define bulup zengin olamadı kitabını yazıp deşifre oldu;
Defineci deyince insanın aklına R.L.Stevenson’un romanlarındaki gibi şişman, saçları arkadan toplu, tek gözü bantlı ve elinde kürek olan karikatürize edilmiş tipler geliyor.
Hele benim gibi, her gün evinizden işinize giderken dedektör satan bir firmanın ‘‘Define Avcısı’’ tabelası gözünüze çarpıyorsa, definecilere ait merakınız da arttıkça artıyor. Ben daha önce de birkaç define avcısı tanımış ve sormuştum. Ama ‘‘Hanımefendi! Defineciler konuşmaz’’ zılgıtını yedikten sonra da vazgeçmiştim. Ama bu konudaki merakım hiç dinmediği için, bir gün bir defineciyle röportaj yapma isteğim hiç azalmamıştı. 55 yaşındaki öğretmen emeklisi İbrahim Kılınç’ın Selis Kitaplarından çıkan ‘‘Saklı Umudun Peşinde’’ isimli kitabını gördükten sonra, nihayet yaşadıklarını anlatan bir defineciyle konuşabilecek ve merak ettiklerimi sorabilecektim: Define haritalarını nerden bulurlar? Hazine ararken karşılaştıkları tehlikeler nelerdir? Tuzaklar var mıdır? Halüsinasyonlar görürler mi? Etraftakiler onlara deli gözüyle mi bakar? Hiç hazine bulmuşlar mıdır? Ve dahası aşağıdaki röportajda.
Define arama işine ne zaman, nasıl bulaştınız?
– Babam 1960 yılından beri define arardı. Bir arkadaşı babama bazı haritalar vermiş. Bu haritalar, Osmanlı’yı ekonomik yönden çökertmek isteyen Roma Katolik kilisesi tarafından İstanbul’a gönderilen, eşkıya Volçan’a ait haritalarmış. Volçan, Osmanlı topraklarında 20 yıl eşkıyalık yapmış ve 436 ton Osmanlı altını saklamış. Bütün definecilerin hedefi Volçan’ın sakladığı bu altınları bulmaktır. Ondan sonra da Lefter, Niko ve Topal Manol’un sakladığı altınlar gelir.
Babanız bir hazine bulmuş mu diye soracağım ama, bulsa siz hala arıyor olmazdınız herhalde…
– Babam 30 sene aradı ama hiçbir şey bulamadı.
Peki siz bir şey bulabildiniz mi? Zengin misiniz?
– Dünyanın en zengin adamıyım çünkü hayatı yaşıyorum. Bir dağa gider çadırımı kurarım, mağarada ateşimi yakarım, çayımı da demlerim, canım istediği kadar yatar kalırım orda tek başıma. Ama param yok, son paramı biraz önce buraya gelirken taksiye verdim.
Hiçbir şey bulamadınız mı?
– Buldum. Bulduğum hazineler Türkiye’yi ekonomik krizden kurtaracak kadar fazla. Toprak altından çıkarmadım çünkü çıkarsaydım çarçur edilecekti ve ben de kaçakçı konumuna düşüp hapis yatacaktım.
Çok vatanseversiniz ve hazineleri bu nedenle çıkarmadınız. Doğru mu anladım?
– Bu hazineler devletin hakkı.
Gazeteye konuşuyorum, cici görüneyim diye mi böyle söylüyorsunuz?
– Hayır. Tespit ettiğim altınlar Anıtkabir’in önündeki meydanı bile doldurur. Hazinelerin olduğu yerleri açıp, sonra da kapattım. Devlet bana bulduklarımdan hak vereceğine dair garanti versin, beraber kazarız.
Gerçekten bu söylediğinize inanıyor musunuz?
– İşin içine girince, elimdeki haritalardaki bazı işaretleri, 4-5 metre toprak altındaki dehlizlerde bulunca işin ciddiyetini kavradım ve inanmaya başladım.
Kaçak kazı yapıyorsunuz. Başınız hiç derde girmedi mi?
– Hayır. Ama bir istihbarat görevlisi iki yıl benim yanımda, peynir üzüm yiyerek birlikte kazı yaptı. Onun MİT’te çalıştığını sonradan öğrendim. İstihbaratçılar hazinecileri boş bırakmaz.
Ee, iki yıl kazdı da ne oldu?
– Aman bunların bir şey bulacağı yok, dedi ve gitti.
Kazıları gece mi yapıyorsunuz?
– Evet ama gündüz de oluyor.
Hayalperest, maceraperest, açgözlü, tutkulu, deli. Hangisi sizsiniz?
– Definecilerin kimi sadece kahvede lafını, kimi sessizce kimseye söylemeden bu işin avcılığını, kimi de nam olsun diye en zor hazineleri bulmaya adar kendini. Türkiye’de artık 3-4 metrede kolayca çıkarılacak hazine yok. Hepsi çıkartıldı. Kolay bulunan paralara defineciler ‘‘müjdeler’’ adını verir. Artık bunlar yok. Hepsi daha derinde. Ben gerçekçiyim. Ben de sizin gibi define işinin hayal olduğunu düşünüyordum başlarda. Çünkü babam 30 yıl uğraşmış ve bir şey bulamamıştı. Bu uğurda her şeyini kaybeden insanlara bu işin yalan olduğunu kanıtlayayım diye başladım ama Volçan’ın haritalarındaki bazı gerçeklere ulaşınca inandım. O haritalardaki birçok işareti buldum.
Peki bu haritaları nerelerden temin ettiniz siz?
– Babama bir arkadaşı vermişti. Sonra benim bir arkadaşım Bulgar bir devlet adamından birkaç harita aldı. Ama bu işin öyle suyu çıkarıldı ki, hapishanelerde bazı uyanık mahkumlar, canları sıkıldıkça harita çizip para karşılığı satıp ticaretini yapıyorlar. Bunları gerçek sanan defineci çok.
Define arama işine kafayı takanlar daha ziyade hangi mesleklerden?
– Tanıdığım emekli subay ve polislerin çoğu define arar. Cinci, üfürükçü hocaların tamamı definecidir.
Gece tenha yerlerde kazı yapıyorsunuz, halüsinasyon gördüğünüz olur mu?
– Ben halüsinasyon görmedim ama gören arkadaşlarım oldu. Beyaz sakallı yaşlı adamlar, ışık gördüklerini söyleyenler var.
Bütün bu anlattıklarınızdan sonra sizce şu an hakkınızda ne düşünüyorum?
– Kafayı yemiş diye düşünüyorsunuz değil mi?
DEFİNECİYİ BEKLEYEN TEHLİKELER
Hazineye giden yolda düşeceğin tuzaklar en büyük tehlikedir. Büyük hazineler en az 15 metrededir ve oraya ulaşana kadar pek çok tuzakla karşılaşırsınız. Buralara tünellerden gidilir. Bu tünellerde tuzaklar kuruludur. Mesela tavandan taş düşebilir, döner merdivenler olur, bastığın yerden derin bir mahzene düşebilirsin.
En tehlikelisi oktur. Karanlık tünelde giderken farkında olmadan bir yaya basarsın ve bir oku harekete geçirirsin. Bu ok belki 1000, belki 1500 yıl önce domuz yağıyla yağlanmıştır ve zehirlidir. Domuz yağıyla yağlandığı için etkisini kaybetmez. Saplanıp öldürmesinin dışında, bir yerinizi çizse bile o zehir kana karışıp en fazla yarım saat içinde öldürür insanı. Hazine ararken ölen bir kişi biliyorum.
Diğer bir tehlike de mağaraların içindeki hidrojen peroksid gazıdır. Bu öldürücü bir gazdır.
Bir de bazen altınların üzerine serpilen zehirler vardır ve buna karşı da çok dikkatli olmak gerekir.
Bazen paranın kendi oksidi bile çarpar insanı.
Kaplumbağanın biri güneye biri batıya bakıyordu
Haritada tespit ettiğim bir yeri 1 metre kazdıktan sonra, bir küp dibi buldum. Bu bir işarettir. 3,5 metreye indiğim zaman taşa oyulmuş iki tane kaplumbağa kafası çıktı. Kaplumbağanın biri doğudan batıya, diğeri kuzeyden güneye bakıyordu. Güneye bakan kaplumbağanın sol gözü kör olarak tasvir edilmişti, 4 metreye kadar kazdım ve bir sığır ayağı oyulmuş başka bir taş gördüm. Sığırın ayağının yanında da bir insan ayak bileği oyulmuştu. 1 metre daha kazdıktan sonra bu kez bir sol ayağı rastladım ve ayağın ucunda baş aşağı giden bir yılan yapılmış. Bu bir işarettir. Çünkü yılan nereye gider? Yuvasına gider. Hedef gösteriyor yani. Derinlik 11 metreye ulaştığında yanımdakiler usanmıştı ve sadece iki kişi kalmıştık. Biz de yorulup ertesi güne bırakmıştık. O gece rüyamda, bir dağın üzerinde bizi gözetleyen birileri olduğunu gördüm. Uyandığımda aklıma bir albayın söyledikleri geldi. Radarla her şeyi izleyebildiklerini söylemişti. O sabah köylülerden biri gelip jandarma sizi gözetliyor deyince, kazı yaptığım yeri kapattım.
HANGİ İŞARET NE ANLAMA GELİYOR?
İstavroz: Yemin işaretidir. Parayı saklayanlar genelde Hıristiyanlardır. Bu işaretin olduğu yerde mutlaka altın vardır. İstavroz oyma ise Bizans, kabartma ise Roma’nın son dönemine aittir.
Mağara İşaretleri: Ya C ya da U şeklindedir. Bu işaretlerin yanında bir de yuvarlak varsa, o dolunay anlamına gelir. Bunun anlamı burada bir mağara var ve içi dolu demektir. Dört köşe bir oyuk, boş bir oda anlamına gelir. Ama onun yanında mutlaka dolu bir oda daha vardır ve onun bulunması gerekir.
Yılan: Kayanın üzerine çöreklenmiş şekilde yapılan bir yılan varsa, altın o yılanın altındadır. Yılan kayanın üzerinde iki büklüm olmuş ve ileri bakıyorsa, para iki yerde vardır. Yılan ağzını açmış, dilini çıkarmışsa, bu paranın tehlikeli olduğunu gösterir.
Kaplumbağa ve Kirpi: Her ikisi de büyük hazinenin işaretidir.
hurriyet.com.tr’den Şermin SARIBAŞ’ın röportajı
arkadaş ben iş adamıyım masraflarını karşılarım beraber arayalım yol masrafları yeme içme masrafları bana ait ara konuşalım 0 538 250 17 83
bende yıllardır bu işle uğraşıyorum. şuanda bir ay işareti var elimde önünde 3 tane oyuk var bu konuda bana yardımcı olursanız sevinirim.